5 Aralık 2010 Pazar

Bir insanın ne kadar toprağa ihtiyacı var?

Zengin bir tüccarın eşi olan abla köye, fakir bir çiftçi ile evli kız
kardeşini ziyarete gelir.
Şehir hayatının rahatlığını, çocuklarının giydiği zarif elbiseleri,
yedikleri lezzetli yemekleri anlatır, övünür. Küçük kız kardeş içerler.
"Hayatımı seninki ile değişmem" der. "Sıkıcı olabilir ama tasasızdır.
Siz debdebeli bir hayat sürebilirsiniz ama sürekli endişe içindesiniz."
Kadının kocası Pokhom kulak misafiridir. "Tek derdimiz toprağımızın az
olması. Yeteri kadar toprağım olsa şeytandan bile korkmam" der.
Şeytan sobanın arkasında
gizlidir. "Öyle mi?" der. "Sana yeteri kadar toprak verelim bakalım."
Şeytan Pokhom'un şansını açar. Köyün zengini kadından 100 dönüm toprak
satın alarak arazi sahibi olur.
Bir akşam evlerinde bir yolcuyu misafir eder. Misafir Volga'nın
kıyısında ekinlerin at boyu büyüdüğünü, toprağın ucuz olduğunu
anlatır.
Pokhom satıp savar, Volga'nın kıyısında 400 dönüm satın alır. Artık
durumu çok iyidir ama hâlâ halinden memnun değildir.
Bir gün seyyar bir tüccar ona uzaklarda, Başkirlerin yaşadığı bakir
topraklardan bahseder. Bu topraklar o kadar geniştir ki insan bir sene
durmadan yürüse sonuna ulaşamaz. Ama Başkirler saftır, birkaç rubleye
ellerinden binlerce dönüm alınabilir.
Pokhom yanına hediyeler alarak gene yollara düşer ve Başkirleri bulur.
Her şey tüccarın anlattığı gibidir. Pokhom toprak satın almak istediğini
söyler. Hediyeler Başkirleri memnun etmiştir. Obanın en yaşlısı
çağrılır.
"İstediğin kadar toprak seç" der yaşlı adam, kahkahayla. "Çok arazi
var."
"Kaça?"
"Günlüğü bin ruble. Bir günde ne kadar mesafe kat edersen o kadar
toprak senin olacak."
"Bir günde insan çok mesafe kat edebilir."
"Hepsi senin" der ihtiyar gülerek. "Ama bir şart var. Eğer güneş
battığında başladığın yere dönmüş olmazsan toprağı da paranı da
kaybedersin."

Toprak o kadar güzel
Ertesi sabah güneş doğarken Pokhom ve Başkirler bir tepede buluşur.
İhtiyar Başkir kalpağını yere koyar ve "Buradan başla" der. "Gördüğün
her yer bize ait. Bir dikdörtgen çiz, içindeki toprak sana ait olsun."
Pokhom bin rubleyi kalpağın içine atar ve yola çıkar. "En az 50
kilometre yürürüm bir günde" diye düşünür. Beş kilometre yürüdükten
sonra sola dönmeyi düşünür ama "Daha erken, beş kilometre daha
yürüyeyim" diyerek yola devam eder.
Sonra sola döner. Yürü babam yürür. Toprak o kadar güzel, ağaçlıklar o
kadar sıktır ki bir türlü geri dönmek istemez. Birden bire durup geriye
baktığında güneşin inmeye başladığını görür. Tepede Başkirler karınca
gibidir. Onlara doğru koşmaya başlar. Nefes nefesedir. Neden bu kadar
uzağa gittim! Ya her şeyi kaybedersem! Adımlarını sıklaştırır. Fakat
tepenin yamacına vardığında güneş batmıştır.
"Burada güneş hâlâ batmadı, acele et" diye bağırır yaşlı Başkir. Pokhom
son bir gayretle koşar. Sırtından ter boşanarak, bacakları titreyerek,
tam güneş ufukta kaybolurken kendini kalpağın üzerine atar.
"Bravo" diye bağırır ihtiyar. "Çok toprağın oldu." Ama Pokhom duymaz.
Ağzından kan gelerek ölür. Bir uçtan diğer uca iki metreyi geçmeyen
bir çukur açıp onu içine gömerler.
İhtiyar Başkir şeytandır. Bir kahkaha atar. "Yeteri kadar toprağın
oldu" der.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder